Bilimkurgu Romanı - Rüya Sanatçısı - Bölüm 48

image.png

Ressam C.’nin evinden dönüşte geçirdiğimiz kazadan sonra ilk defa, yine yağmurlu bir günde, kapsül motosikletlerimizin içinde Eyüp’e doğru yol alıyorduk. Alacalı bir sisin içinden geçtiğimiz için, önümde ilerleyen Peri’nin kapsül motosikleti kâh sisler içinde silikleşiyor kâh net bir biçimde beliriyordu. Öğlen vakti olmasına karşın elektrikli otomobillerin ve kapsül motosikletlerin farları, minikopter ve kuadkopterlerin ışıldakları açıktı. Hava bir kararıp bir aydınlanıyor, şehrin içindeki tüm nesneler bir saklambaç oyununa katılmışçasına bir kaybolup bir görünüyorlardı. Havanın kararsızlığı yağmura da sirayet etmiş gibiydi; Levent’ten yola çıktığımızda birdenbire bir sağanak bastırmış, başladığı gibi aniden biterek yerini seyrek düşen iri yağmur damlalarına bırakmıştı. Peri’nin geçirdiği ani değişimin nedenini öğrenmek konusunda sabırsızlanıyor, onun Selim Özben olayının çözümüne yönelik bir merak belirtisi göstermemesine şaşıyordum. İşini mükemmel yapmak için optimize edilmiş bir araştırma androidinin insana dönüşmesine tanık oluyor gibiydim.

Eyüp’e vardığımızda güneş bulutların arasından yüzünü yeniden göstermişti. Kapsül motosikletinden inen Peri’nin düz sarı saçları sık sık yön değiştirerek esen rüzgârda uçuşuyordu. Pierre Loti tepesine çıkacak olan teleferikte ikimiz dışında kimseler yoktu. Uçan taşıtların tepeye inişine izin vermiyorlardı, havanın elektrik yüklü kararsızlığı nedeniyle tepeye rağbet yoktu anlaşılan. Zaten hava güzel olduğunda da seyir terasları, zeplinler ve diğer hava taşıtlarının yaygınlığı nedeniyle artık çok kalabalık olmuyordu.

Teleferik yükseldikçe altımızda selvi ağaçlarıyla bezeli beyaz taşlı büyük mezarlığın, Haliç’in tertemiz mavi sularının, evlerin kırmızı kiremitli çatılarının, camilerin ve minarelerinin katkı sağladığı bir manzara belirdi. Manzaranın güzelliği içerdiği öğelerin fevkalade oluşundan değil, bir çağın ruhunu yansıtmasından kaynaklanıyordu. Peri ne manzara ile ilgileniyor ne de birkaç gün öncesine kadar her fırsatta yaptığı gibi cep bilgisayarında çalışıyordu. Rüzgâr birdenbire yön değiştirip teleferiği salladığında irkilip dalgınlığından sıyrılır gibi oldu ancak birkaç saniye sonra yeniden derin düşüncelere daldı. Hedeflediğimiz menzile ulaşmadan ben de konuyu açmak istemiyordum. Belirli hedefleri kovalarken anı yaşayıp tadını çıkarmak gerektiğini hayat kafama vura vura öğretmişti. İşte Haliç’in üzerinde en arkada güçlükle belli belirsiz bir gökkuşağı belirmişti. Gökkuşağından habersiz biçimde o köprüden geçenlerin kim bilir hangi dertleri, nasıl dilekleri vardı. Teleferiğin tavanından bir tıkırtı sesi geldi, hafifçe sallandık ve kapı açıldı. Tahmin ettiğim üzere çay bahçesinde kimsecikler yoktu. İşlemeli döküm korkulukların hemen arkasındaki Haliç manzarasına hâkim masaya oturduk. Peri konuşmaya niyetliymiş gibi görünmüyordu, doğrusu manzarayı bütün unsurlarıyla içime sindirmeden önce benim de sohbeti başlatmaya niyetim yoktu. Gökyüzünü yeniden kaplamış olan kara bulutlar ufka doğru yerini parlak bir göğe bırakıyordu. Uzaklardan süzülerek üzerine düşen gün ışığı yüzünden Haliç inci bir gerdanlık gibi parıldıyor, ışığın yarattığı kontrast yüzünden her iki kıyı karanlık ve hüzünlü bir görünüm arz ediyordu. Yeni yetme garson bir çocuk ağır adımlarla yaklaşarak siparişlerimizi sordu. Peri dalgınlığından beklenmeyecek bir kararlılıkla “Semaverde çay rica ediyorum” dedi.

“Semaver iki kişilik olsun” dedim.

Çocuk geldiği gibi ağır adımlarla yanımızdan ayrıldı. Çantasından çıkardığı lastikle rüzgârda uçuşan saçlarını arkasında topladıktan sonra Peri “Ergenlik dönemimi ağır bir depresyon eşliğinde geçirdim” dedi. Depresyon sözcüğü ile birlikte düşünülebilecek son insan neler söylüyordu?

“Senden böyle bir hikâye dinlemek ilginç olacak” dedim.

“Mutlu bir çocukluk geçirdiğim söylenemez, kaygılı bir yapım vardı, ama ergenliğe adım atar atmaz kendimi kesif bir karanlığın içimde bulmuştum” diye devam etti Peri.

“Terapi seansları ve depresyon ilaçları hiç etkili olmadı diyemem, ama bunalımı yapılan onca tedaviye rağmen öyle derinden hissediyordum ki günlük yaşamımı normal bir biçimde sürdürmem mümkün olmuyordu. Derslerim ve arkadaşlarımla ilişkilerim hızla kötüye gitti. Okula gitmek istemiyor, zorla gitsem bile anlatılanlara en ufak bir ilgi duymuyordum. Cehennemde cayır cayır yanıyor gibiydim, hissettiklerim dışarıya yansıttığımdan çok daha berbattı. Aylar geçtiği halde uygulanan tedaviler çözüm olmayınca bu durumlardaki hastaların sık sık yaptığı gibi intihara kalkıştım. Gece gördüğüm berbat rüyalarla terörize olmuş bir halde erkenden kalktığım bir gün, kendimi geceliğimle balkonda, sabah güneşinin olanca parlaklığı içinde buldum. Işıkla dolu balkonumuzda sakin bir ruh haliyle korkuluklara tırmandım. Balkonla yer arasındaki geniş boşluk beni çağırıyor gibiydi. Atlayıp canıma kıydıktan sonra beyaz geceliğimle bir melek gibi hafifleyerek gökyüzüne çıkacağımı umuyordum. Hastalığın çarpıttığı düşüncelerin hayatıma mâl olmasına birkaç saniye kala, annem uykusundan birdenbire sıçrayıp uyanarak balkona geldi. Beni belimden kavrayarak aşağıya indirdi. Apar topar gittiğimiz hastanede doktorum “Demek ki annelik içgüdüsü bir kez daha ölüme galip geldi. Bu aşamadan sonra artık işimizi şansa bırakamayız, daha radikal çözümlere yönelme vaktimiz geldi” demişti. Radikal çözümün ne olacağını zerre kadar merak etmiyordum, yaşadığım duygusal gerilim sonucunda bir hissizlik uçurumuna yuvarlanmış gibiydim. Ertesi gün Berlin’in en büyük hastanesinin en alt katındaki ameliyathanesinde operasyona alındım. Kafamın içine bir tür regülatör yerleştirildi. Narkozun etkisinden çıktığımda ruh halimde en ufak bir değişiklik olmamıştı. Dünya karanlık, kahır dolu bir yerdi ve ben kendimi porselen bir bebek kadar kırılgan hissediyordum. Doktorum Almanlara has rasyonalist özgüveniyle bir ay içinde bambaşka bir insan olacağımı söylüyordu. Regülatör umulanın da ötesinde bir performans göstererek beni dönüştürdü. Gerçekten ruh halim günden güne iyiye gitti. Gerek ailem gerekse okuldaki arkadaşlarım bu yeni insanı sevmiş ve benimsemişlerdi.”

Haliç’in üzerinden bir kuadkopter ve ardından bir grup minikopter geçti. İri damlalar halinde çiselemeye başlayan yağmur üzerimizdeki tentede tıpırdamaya başladı.

“Doktor iyi iş çıkarmış” dedim.

“İş verimliliğe yönelik bir bakış açısıyla iyi iş çıkardığı kesin. Beni ruhsal azaptan kurtardığı için tebrik etmek gerekir. Ancak hissetmek söz konusu olduğunda ruhumda bir eksilme gerçekleştiği kesin. Bunu elbette yeni fark etmiş değilim. Operasyon öncesi yaşadığım ruhsal azabın dehşet veren anısı yüzünden yeni kişiliğime kavuştuğumda eksikliğini es geçmiş olabilirim. Zaman içinde ruhsal azapların anısı hızla solarken, çocukluğumda nadiren yaşadığım güçlü coşkuların, anlık keyif veren izlenimlerin hatırası asla zihnimden silinmedi. Evet, acı çekmiyordum ama coşkularım eksik, heyecanlarım renksizdi. Selim Özben soruşturmasından çok önce bu düşüncelerin tohumları zihnimde belirmeye başlamıştı. Ara sıra böyle şeyler düşünüyor, sonra gündelik koşuşturmalar içinde bunları unutuyordum. Son dönemde seyrettiğim binlerce rüyanın da etkisiyle dünyadaki duygu, renk, izlenim bolluğunun bilincine vardım. Çocukluğunda belki üzgün ve kırılgandım ama hayatı daha derinden hissederek yaşayabiliyordum. Duygularımı baskılayan regülatörü hayatımdan çıkarıp zihnimi daha az domine eden tedavilerle idare edebileceğime karar verdim. Ve iki hafta önce yaptığım Almanya seyahatinde bunu gerçekleştirdim. Doktorum regülatörün etkisinin ağır ağır ortadan kalkacağını söylemişti. Şimdilerde galiba dünya karşısında regülatörün koruyucu kalkanı altında olmadığım zamanlarımı yaşıyorum.”

Yağmur iyice şiddetlenip bardaktan boşalırcasına yağmaya başlamıştı. Üzerimizdeki tentenin kenarından önümüzdeki korkuluğun ilerisine oluk oluk sular boşanıyordu. Peri elini yukarıdan akan yağmur suyuna doğru uzattı. Su göğe doğru açtığı avcuna çarparak dağılıyor, önümüzdeki uçurumdan aşağıya doğru iri damlalar halinde akıyordu. Peri’nin yüzünde hüzün ve kıvancın karışımından oluşan daha önce görmediğim hoş bir ifade vardı, Haliç’in yağmurun döverek kırçıllaştırdığı sularına ve ufukta hızla yer değiştiren kara bulutlara hayranlıkla bakıyordu. Aldığı karardan ve yeni ruh halinden memnun olmasına sevinmiştim.

“Dünyayı seyretmekten ve boş hayallerden keyif almaya başlamana sevindim. Yanlış hatırlamıyorsam birlikte yürüttüğümüz bir soruşturma vardı. Artık gidip o işi bitirmenin zamanı geldi” dedim.

“Sen kendinden memnun musun?” diye sordu Peri.

Soğumuş çayımdan bir yudum alarak “Beni iyileştirebilecek teknoloji henüz icat edilmedi” dedim.

Image by Michelle Maria from Pixabay

Sort:  

To listen to the audio version of this article click on the play image.

Brought to you by @tts. If you find it useful please consider upvoting this reply.

Bitcoin (BTC) Update: The Expected Minor Correction Was Then Confirmed And Started!!


The chart shows us an Emerged Crossing (white bar on histogram) and after that an expected growth. This is our own method called water crossing that we will talk more about soon.
In the last post we anticipate the sequence of last impulse waves. If you remember, we said (here) that the market doesn’t like uncertainty and the forecast was bullish… then we got the end of wave 5 and now started the A of minor ABC correction.
The end of wave A can take us under 7k and the wave B can take us above 7.8k… C can lead us to revisit 6.8k.

— August 1, 2018

BTC

← OLDER POSTS

NEWER POSTS →

© 2019 HOME ABOUT CONTACT DONATE FAQ FOLLOW US PRIVACY POLICY TOS

Posted using Partiko Android

Coin Marketplace

STEEM 0.25
TRX 0.11
JST 0.032
BTC 62062.59
ETH 3002.04
USDT 1.00
SBD 3.77