Savaş Serisi 3

Büyüyen Ateş 2

Savaş Serisi 1 '' İlk Kıvılcım ''
Savaş Serisi 2 '' Büyüyen Ateş ''

İngiltere, kıta Avrupa’sında başlayacak bir savaşın dışında kalamayacağını biliyordu. Her şeyden önce sömürgelerini ve ticaretini korumak için, Fransa’nın ve Rusya’nın desteğine muhtaçtı. Ayrıca donanmasını güçlendirmiş Almanya’nın, İngiltere için açık denizlerdeki egemenliği için büyük bir tehdit oluşturacağı da açıktı.

Daha önemlisi Belçika’nın tarafsızlığını sağlayan anlaşmanın altında garantör olarak, İngiltere’nin de imzası vardı.

4 Ağustos günü, İngiltere Almanya’ya savaş ilan etti.

)

İngiltere, seferberliğini hızla ve etkili bir biçimde tamamladı. İngiltere’nin kara ordusu, İngiliz sefer gücü adı verilen 100 bin kişilik küçük bir kuvvetti. Kuvvetin komutanlığına Sir John French getirildi. French, Fransız kuvvetlerine yardıma gitmektense, Anvers’e çıkmayı ve Belçika’ya yardım etmeyi daha uygun gördü.

Ancak French’in bu önerisi kabul edilmedi.

Böylece, Alman ilerlemesini baştan durdurma olanağı yitirilmiş oluyordu. Bu kuvvet, 9 Ağustos’ta Avrupa’ya giriş yaptı. 2 katlı Londra otobüslerinin de kullanıldığı bir harekâtla, Fransa’nın kuzey batısındaki Mons kentine gönderildiler.

İngiltere, bu sırada Almanya’ya deniz ablukası uygulamaya başladı. İngiliz savaş gemileri de kuzey denizinde devriye gezmeye başladı. Bu abluka çok etkili olacak ve Almanya’ya hayati malzeme taşına gemiler Almanya’ya ulaşamayacaktır. Alman donanmasının denize açılmasını engelleyen bu durum, Almanya’nın itilaf güçlerine büyük kayıplar verdireceği deniz altı saldırılarının başlamasına neden olacaktır.

Belçika’da Alman başarıları sürüyordu. 1. Ordu ve 2. Ordu hızla Belçika’da ilerlemeye devam ettiler ve Brüksel düştü. Ancak birlikler genel komuta merkezinden uzaklaşıyorlardı; Kayzer ise komuta merkezine yakın olmak istiyordu. Fakat merkezin güvenliğini sağlamak için de cepheden uzak bir yerde tutulmak zorundaydı. Bununla beraber, ikmal ve haberleşmede sorunlar yaşanmaya başlanmıştı. Bütün bu olanlara karşı, Alman ordusu Belçika’da ilerlemeyi sürdürdü.

Belçika’nın işgali sırasında, Alman ordusu ilginç bir yöntem geliştirmişti. İtilaf kuvvetleri saldırıya geçtiği zaman, Alman askerleri siperler kazarak ciddi bir savunmaya geçiyor ve saldıran kuvvetleri püskürtüyordu. Saldırı şiddetini kaybettiği zamansa, Almanlar tekrar hücuma kalkıyorlardı. Alman ordusu bu yöntemi bütün ağustos boyunca, hem Belçika ve Fransa topraklarında, hem de 17 numaralı plan uyarınca Fransız askerlerinin hücum ettiği bölgelerde uygulamış ve düşmana büyük kayıplar verdirmiştir. Bu yöntem, Schlieffen Planı’nın uygulanmasını da kolaylaştırmıştır. Böylece ağustos sonlarında, Alman orduları Paris’in 45 km yakınına kadar gelmişlerdi.

)

Alman ordularının hızla ilerlemesine karşı; General Joffre, Belçika cephesine destek göndermemek konusunda direnmiştir.

Belçika halkı, Alman işgali altında büyük acılar çekmiştir.

Alman ordularının önünden kaçan Belçikalılar, yerlerini yurtlarını terk ederek yollara düşmüşlerdir. Bu göçmenlerin çok küçük bir kısmı, denizi geçerek, İngiltere’ye sığınacaklardır.

Belçika halkı işgalle birlikte büyük bir direnişe geçmiştir. Eli silah tutan gençler pusular düzenleyerek, Alman askerlerine saldırmaya başlamışlardır. Köprüler ve yollar kısaca Alman ordusunun kullanabileceği her şey bilinçli bir şekilde imha edilmiştir.

Alman ordusunun bu direnişe karşı tepkisi çok sert olmuştur. Alman Komutanlığı, askerlerine saldıran kişilerin derhal ölümle cezalandırılması emrini vermiştir.

Eğer saldıran kişiler yakalanmaz ise, halktan rastgele toplanmış kişilerin misilleme olarak kurşuna dizilmesi ve rehineler almak kullanılan yöntemler arasındadır.
Bu gergin ortam, Alman askerlerinin psikolojilerini de etkilemiş ve işgal altındaki halka karşı, çok acımasız ve zalim olmaya itmiştir.

Belçika Kralı Albert, Liege kentinin düşüşünden sonra, direnmeyi sürdürmek için Anvers’e çekilecektir. Kral Albert ve Belçika ordusundan kalanlar, zorlu bir yolculuktan sonra Anvers’e ulaşırlar. Kent bütün gücü ile savunmaya hazırlanmaktadır.

)

Anvers gerçekten direnir.

Bunun üzerine, Almanlar, Liege kalesini yerle bir eden büyük toplarını getirirler ve kenti dövmeye başlarlar.

Tam bu sırada şişmanca gülümseyen bir İngiliz çıka gelir, Winston Churchill.

)

Yanında 400 deniz askeri vardır, ama Churchill’e göre bu 400 asker, arkadan gelecek binlerce İngiliz askerlerinin öncüsüdür yalnızca. Belçikalılar, bu ziyareti ve gelen İngiliz denizcilerini sevinçle karşılarlar. Bir süre için kentte umutlu bir hava eser, ancak birkaç gün sonra kötü haber ulaşır kente, İngiliz yardımı gelmeyecektir. İngiliz Komutanlığı umutsuz bir harekat için asker ayırmaktan vazgeçmiştir. Alman topçuları, Anvers kentini bombalamaya devam etmektedir. Skoda sahra topları ve grup kuşatma topları ateş kusmaktadır.

27 Eylül’de başlayan kuşatma başarıya ulaşmak üzeredir.

Direnişin simgesi haline gelen Kral Albert ve Alman asıllı eşi Elizabeth, Fransa’ya kaçmaya karar verir. Onlarla birlikle binlerce Belçikalı göçmen de Fransa’ya geçer. Belçika ordusu, kralın ve beraberindekilerin Alman ordusunun ellerine düşmeden kaçabilmelerini sağlar.

Belçika tamamen ele geçirilmiştir. İşgal edilmiş Belçika’yı acı günler beklemektedir.

Alman ordusu, Belçika’yı sıkı bir disiplin ile yönetmektedir.

Duvar ilanları, sivil halka yeni kurallar duyurmaktadır.

Direnenlerin idam edilecekleri, sokağa çıkma yasağı, tüm mallara el konulacağı ilan edilmektedir.

Yaşam giderek zorlaşmaktadır, sıkı bir baskı altındadır ülke.

Erkekler, Almanya’ya çalışma kamplarına gönderilmektedir.

Ve Alman askerleri kural tanımayan işgal ordusu görüntüsü çizmektedir.

Bir korkutma, sindirme politikasının uygulanmasıdır, tüm yapılanlar.

Almanya, bu politikayı, direniş yüzünden başlattığını öne sürmekte ve bir anlamda suçun, Belçikalı direnişçilerde olduğunu savunmaktadır.

Bu kıyımın tarihe geçmiş bir örneği, Belçika’nın tarihi kenti Leuven’de yaşanacaktır.

Ağustos sonunda kenti ellerine geçiren Alman askerleri, gözdağı vermek amacıyla, belediye başkanını, üniversite rektörünü ve polis teşkilatının önde gelen isimlerini kurşuna dizer.

)

25 Ağustos günü, binlerce kitabın bulunduğu yüzlerce yıllık üniversite kütüphanesi, gaz dökülerek yakılır.

İngiltere, dünya kamuoyunu yanına çekmek amacıyla, Almanların yaptığı eziyetlerini duyurmak için kolları sıvar.

Propaganda konusunda çok deneyimli olan İngiltere’nin, her zaman uyguladığı bir yöntemdir bu.
Çok hızlı bir şekilde, savaş propaganda ofisi kurulur. Wellington House diye adlandırılan bu büroda aralarında, Arthur Conan Doyle, Thomas Hardy, Rudyard Kipling gibi ünlü isimlerinde bulunduğu pek çok yazar, gizlilik yemini ettirilerek görevlendirilir.

Bu büro, savaş boyunca 1160 kitap ve broşür hazırlar. Büronun, Alman karşıtı propaganda konusundaki en etkili çalışması, ‘’Saptanan Alman Zulmünü İnceleme Komitesi Raporu’’ adını taşımaktadır.

Bu kitap, 1907-1913 yılları arasında, Washington’da İngiliz büyükelçisi olarak görev yapmış saygın bir isme sahip bilim adamı Lord James Brays tarafından hazırlanmıştır. Pek çok kanıtlanmamış iddia içeren bu propaganda kitabı, bütün dünyada özellikle ABD’de büyük etki uyandırmıştır. Almanya’ya karşı ciddi bir antipati yaratmıştır. Alman karşıtı propaganda bombardımanı fotoğraflarla, karikatürlerle ve filmlerle bütün savaş süresince devam edecektir.

)

Almanların propaganda filmleri ise inandırıcı olmaktan çok uzaktı.

Bu yazı bir veya birden fazla kişiden esinlenerek hazırlanmıştır.