KIRILMA

in #tr5 years ago

kirilmason.jpg

Sene 2028. Bu zamana kadar tüm dünya kanserin, bir organ veya dokudaki hücrelerin düzensiz bölünmesiyle çoğalan kötü niyetli urlar olduğunu düşünüyordu. Ta ki Nobel ödüllü fizikçi Prof. Dr. Kerim Akbaş’ın dünyayı değiştiren buluşuna kadar.

Akbaş tüm zamanını tek bir projeye adamıştı. Tüm dünyayı sarsacak olan bu proje için yıllarını harcadı. Akbaş’ın tüm zamanını verdiği bu hayali halk arasında ışınlanma olarak da bilinen moleküler transportasyondu.

Profesöre göre sistem teorik olarak moleküler seviyede parçalanan (bölünen) nesnelerin başka bir yere transfer edilerek bir araya getirilmesine dayanıyordu. Ancak bu sistemi pratikte çalışır hale getirmek için sondan bu işe başlamak gerektiğine inanan profesör, uzunca bir süre bütün yoğunluğunu parçalanmış olan nesneleri tekrar bütünlemeye yarayacak olan cihazı üretmek için harcadı. Bütün röportajlarında “Moleküler seviyede parçalama yapmak kolay, bunu zaten yıllar önce atom bombası ile yaptık önemli olan bu parçalanma sonucu açığa çıkan enerjiyi güvenli bir şekilde hapsetmek ve başka bir yere transfer ederek orada tekrar parçalanmanın başlamadığı anki haline geri çevirebilmektir” diyen Akbaş, uzun yıllar süren çalışmalarının ardından hedefine yaklaşmayı başarmıştı.

İcadı her ne kadar istediği noktada olmasa da tıp alanında bir çığır açtı ve 2028 yılında bu icat sayesinde insanoğlu kanseri yenmeyi başardı. Kanser tahmin edildiği gibi hücrelerin kontrolsüz bölünmesi ve çoğalması değildi. Kanser aslında hücrelerin moleküler seviyede parçalanması ve etrafındaki diğer hücrelere hasar vermesi ile oluşan bir hastalık türüydü. Akbaş’ın icadı hücrelerde oluşan bu parçalanmayı geri alarak hücreleri onarabiliyor ve hastalar uzun sürmeyen birkaç seanslık tedavi sonrasında yeniden eski sağlığına kavuşabiliyordu.

Profesör buluşu sayesinde insanoğlunun en büyük korkusu olan kansere çare bulsa da hayaline ulaşabilme düşüncesi onu yiyip bitiriyordu. Zamanının büyük bölümünü çalışarak geçirmeye devam etti. Giderek kendini hayattan soyutladı. Sosyal bir insan olmayı bıraktı ve bir deney faresi gibi laboratuvarına kapanarak çalışmalarına ara vermeden devam etti. Yıllar sonra kendisine ve yakınlarına eziyet ettiğini düşünmeye başlayan Akbaş radikal bir kararla uzaklaştı ve daha farklı dünyaların ve hayallerin peşinden koşmaya başladı.

2038

Profesör bu yılda çok sevdiği Nur hanımla evlenerek dünya evine girdi. Bir sene sonra bir kız çocukları oldu ve adını Hira koydular. Akbaş’ın hayatında her şey yolunda gibiydi ama yine de içinde bazı eksiklikler vardı. Kızı Hira’nın 9. yaş günüydü. Hira pastasının üzerine dikilmiş olan 9 adet muma üflerken bir dilek tutuyordu. Tam o sırada mum alevlerine bakarken dalıp giden profesörün içinden geçirdiği şeylerde bir dilek gibiydi. İçindeki hevesin sönüp giden bir mum alevi gibi olduğunu düşünen profesör yeniden eski çalışmalarına dönmek ve hayalini gerçekleştirmek için emekliliğini istedi. Kendi evinin altına küçük bir laboratuvar kurarak çalışmalarına tek başına orada davam etti. Bir süre sonra yine bu hevesine kendisi fazla kaptıran profesör bu uğurda bütün malını mülkünü harcadı. Yaşanan onca kötü duruma rağmen ailesi profesöre olan inancını hiç yitirmedi ve ona destek olmaktan hiç geri durmadı. Ama artık yaşanan durum ekonomik olarak ailesini oldukça zorluyordu. Profesör de bunun farkındaydı. Kafasını kurcalayan onca sorunla boğuşurken başını yastığa koyduğu bir gece tam uykuya dalacakken birden yatağından fırladı ve koşarak laboratuvarına indi. Yıllardır gözünün önünde duran hatayı bunca zaman fark edememiş olduğuna inanamadı. Formülü üzerinde yaptığı değişiklikler artık maddeleri çok yüksek enerjiler açığa çıkarmadan moleküler seviyede parçalamaya olanak sağlıyordu. Sabaha kadar çalıştıktan sonra büyük bir heyecanla karısını ve kızını laboratuvara çağırdı. Kızı Hira’nın elinde bulunan oyuncak bebeği aldı ve parçalayıcıya yerleştirdi. Makinayı çalıştırdığı anda oyuncak bebek sanki toza dönüşmüş gibi ortadan kayboldu ve bir anda birleştirme kutusu içinde belirdi. Nihayet Profesör Akbaş yıllar süren çalışmalarının karşılığını almış ve dünyada ilk olan moleküler transportasyon işlemini gerçekleştirmişti.

Sayısız obje üzerinde testlerine devam eden profesör artık başarısının kesinliğinden emindi. Cansız nesneler resmen ışınlanabiliyor ve ışınlanan nesneler üzerinde yapılan tüm testler hiçbir sorun olmadığını gösteriyordu. Artık canlı bir nesne ile test yapılması ve hücresel yapısında değişiklik olup olmadığının gözlemlenmesi gerekiyordu. Profesör bitkiler üzerinde test yaptı ve başarılı sonuçlar elde etti. Işınlama işlemine tabi olan bitkiler üzerinde yapılan incelemeler bitkilerin hiçbir şekilde farklılık göstermediğini ve hücresel bozulmaya uğramadığını doğruluyordu.

2050

Prof. Dr. Kerim Akbaş 22 yıl önce olduğu gibi yine adını tarihe altın harflerle yazdırmaya hazırlanıyor. Bu buluş dünya üzerinde birçok şeyin değişmesini sağlayacak. Hayalini kurmak bile eğlenceli değil mi? Satın aldığınız bir örün saniyeler içinde elinize ulaşabilecek mesela ya da siz gitmek istediğiniz bir yere saniyeler içinde gidebilecektiniz. Profesörün aklı bu düşüncelerle doluyor ve kalbi bu heyecanla daha hızlı çarpıyordu. Evinin içinde bir deneme yapmak için daha büyük parçalayıcı ve birleştirme ünitesi inşa ederek bunu laboratuvarından evin yaşam alanına giden bir taşıma yolu haline getirdi. Buluşunun çalıştığından yüzde yüz emin olan profesör son darbeyi vurmaya hazırlanıyordu. Son can alıcı darbe. Bir insanı bulunduğu mekândan başka bir mekâna ışınlayacak ve artık buluşunu dünya ile paylaşacaktı. Tüm hazırlıkları tamamladıktan sonra bu olağan üstü deneyimi yaşamak için bilgisayarını programlayan profesör parçalayıcı kabinine girdi.

30 Saniye

Geri sayım başladı ve otuz saniye sonra profesör kendisini ışınlayarak dünya tarihine geçecekti. Bir anda laboratuvarından evin salonunda bulunan birleştirici kabine ışınlanacaktı. Bu iş çok da zor değildi artık. İlk gün kızı Hira’nın elinden aldığı oyuncak bebeği diğer kabine nasıl gönderdiyse kendisini de öyle gönderecekti. Ve geri sayım tamamlandı. Tıpkı oyuncak bebeğe olduğu gibi profesör sanki bir toza dönüşmüşçesine kayboldu parçalayıcı kabinin içerisinde. Ama ters giden bir şeyler oldu. O oyuncak bebek gibi parçalayıcı kabinin içinde kaybolan profesör, birleştirme kabininde belirmedi.

Profesör ortadan kaybolmuştu. Kendi icadı onun sonu oldu. Olan bitenden habersiz ailesi, akşam yemeği vakti geldiğinde masada onu bekliyordu. Her akşam saat tam yedide laboratuvarından çıkan adam, o gün dışarı çıkmadı. Kızı Hira onu çağırmak için aşağı laboratuvara indi ama babası orda yoktu. Ne olup bittiğini anlayamayan Nur Hanım eşine telefon ile ulaşmaya çalıştı ama başaramadı. Haber vermeden dışarı çıkmış olacağını düşündüler ama durum böyle değildi. Daha sonra olan biteni öğrenmek için evin kamera sistemine bakan Nur Hanım gözlerine inanamadı. Eşi Kerim Bey kendisini parçalayıcı kabinine sokuyor ve otuz saniyede ortadan kayboluyordu. Yıkılmıştı Nur Hanım. Neye uğradığını şaşırdı. Olan biteni anlamaya çalışıyor ama inanmakta zorlanıyordu.

Daha sonra Profesör hakkında birçok dedikodu yayılmaya başladı. Onun delirdiğini söyleyenler, evini terk ettiğini söyleyenler, ailesini soktuğu kötü durumdan dolayı kaçtığını söyleyenler… Borçlarını ödememek için kayıp numarası yaptığını söyleyenler bile oldu. Kimse Nur Hanımın paylaştığı görüntülere inanmadı ve böyle bir şeyin mümkün olamayacağını söylediler. Ama hepsi gerçekti. Prof. Dr. Kerim Akbaş moleküler parçalayıcı içerisinde kayboldu. Eşi Nur Hanım bu olanların ardından borçları ödeyemedi. Önce evlerini sattılar sonra daha sessiz ve küçük bir kasabaya taşınmak zorunda kaldılar. Nur Hanım, 12 yıllık eşini; Hira ise canı kadar çok sevdiği babasını kaybetmişti. Nur Hanım hiçbir zaman Hira ile o görüntüleri paylaşmadı. Babasının nasıl kaybolduğunu bilmesini istemedi. Eşinin tüm çalışmalarıyla beraber kayıtların da bulunduğu diskleri yedekleyerek sakladı ve kızı ile birlikte yeni bir hayata yelken açtılar. Sessiz, sakin, küçük bir kasabada.

2060

Yaşanan kötü olayın üzerinden on yıl geçmişti. Dünyayı değiştiren buluşların adamı Prof. Dr. Kerim Akbaş’tan on yıldır haber alınamıyordu. Onun icatlarıyla yaşama dönen insanlar bile adını unutmak üzereydi. Onun adını anmaktan ve onun için dua etmekten hiç vazgeçmeyen bir ailesi kalmıştı geride : Nur Hanım ve kızı Hira.

Hira artık 21 yaşında genç ve zeki bir kızdı. Geçirdiği zorlu günler sonrasında kendisini geç de olsa toparlamayı başarmışdı. Babasının kendisi için çizdiği yoldan ayrılmadan yaşadı. Çalıştı, çabaladı ve başarılı bir öğrenci oldu. Amacı iyi bir fizikçi olmak ve babası gibi dünyada iz bırakacak başarılar elde edebilmekti. En büyük hedefi de babasının yarım bıraktığı projeyi tamamlayarak onun adını tekrar insanoğluna hatırlatmaktı.

Sıkı çalışmaları sonucu Avrupa ve Orta Doğunun en iyi üniversitesi olan Aziz Sancar Bilim ve Teknik Üniversitesinde fizik ve matematik alanında çift ana dal yapan Hira, çok geçmeden başarılarıyla adından söz ettiren bir öğrenci oldu. Daha okulunu bitirmeden Birleşmiş Milletler Evrensel Havacılık ve Uzay Programı (UASP) tarafından kabul edildi. Burada bulunan diğer bilim insanları ile birlikte çok büyük bir proje üzerinde çalışmaya başladı. Bu proje dünya için çok önemliydi. Belki de insanoğlunun en büyük hayaliydi: Uzayda başka gezegenleri ziyaret etmek ve yaşanılabilir gezegenlerde koloniler kurmak. İnsanoğlu Dünya’ya en çok benzettiği Mars’a gitmeyi başarmış orada kolonileştirme çalışmaları yapmıştı. Ama Mars projesi hüsranla sonuçlanmıştı. Dünyada kurulan tüm uzay programları artık daha uzaktaki gezegenlere gözünü dikti. Ama diğer gezegenlerle aramızdaki mesafeler ışık yılı ile ölçüldüğü için hep bir hayal olarak kaldı. UASP’nin yapmaya çalıştığı şey ise 2030lu yılların başında icat edilmiş olan bir Hiper Motoru değiştirerek uzay zaman bükülmesini gerçekleştirmek ve sadece bir adımla binlerce ışık yılı öteye seyahat edebilmekti. Böyle bir proje içerisinde yer almak Hira için çok zor olmadı. Zaten başarılı bir öğrenci ve hevesli bir bilim insanıydı. Ancak proje için seçilmesindeki en önemli faktör projenin başında bulunan Richard Gerard olmuştu. Richard uzun zaman Hira’nın babası Kerim Bey ile ortak çalışmalar yapmış ve Türkiye’de kaldığı dönemde iyi bir aile dostu olmuştu. Kerim Bey’in ortadan kaybolması ile birlikte Hira’yı başıboş bırakmayan Richard onun da babası gibi başarılı bir insan olması için elinden geleni yapmıştı.

Hira projeye yeni katılmış olmasına rağmen çok büyük katkılarda bulundu. Okulu ile aynı anda böyle büyük bir oluşumun içinde yer alması ona da çok fazla şey kattı. UASP’nin uzun yıllar süren araştırmaları hiç olmadığı kadar hızlanmış ve üç yıl içinde neredeyse sonlanma aşamasına geldi. 2063 yılı Haziran ayında ilk deneme yapılacak ve otonom sistemlere sahip Salvation K-1 uzay seyir aracı insansız şekilde uzak bir galakside bulunan U4008-ABT gezegeninin yakınlarına gönderilecekti. Tüm hazırlıklar tamamlandıktan sonra dünya için heyecan verici yeni bir buluşun ilk defa test edilme aşamasına geçildi. Bütün dünya gözlerini bu denemeye çevirdi. Bu insanlığın gelişmesi belki de yeni uygarlıklarla tanışması için çok büyük bir adım alacaktı. Uzay haritası tanımlamaları yapıldı. Geri dönüş için uzay aracı içerisinde bulunan Otomatik pilot tanımlamaları yapıldı. Tüm ayarlamalar Romanya’da bulunan kontrol merkezinden yapılıyordu. Bu zamana kadar projede çalışmış herkesle beraber Hira Akbaş da buradaydı. Kontrol merkezi geri sayıma başladı, tüm insanlık heyecanla bu anı bekliyor ve kontrol merkezinde bulunan herkes hep bir ağızdan 10’dan geriye sayarak ateşlemeyi gerçekleştirdiler. Her şey planlandığı gibi gitti. Salvation K-1 uzay seyir aracının hiper motorları ateşlendiği anda etrafında bir hayalet bölge oluşturmaya başladı ve birkaç saniye sonra içerisine doğru çöken bir kara delik gibi bir anda ortadan kayboldu. Hiper sürücüler çalışmış ve Salvation K-1 harita sisteminde tanımlanan yere gönderilmişti. Bir anda kontrol merkezi içinde çok büyük bir sevinç hâkim oldu. Herkes birbirine sarılıyor ve sevinç çığlıkları atıyordu. 1 saat sonra bulunduğu ortamdan otomatik olarak dönüş protokolünü başlatacak olan Salvation K-1 için meraklı bekleyiş başladı. Eğer geri dönüş sorunsuz bir şekilde gerçekleşirse bu zamana kadar uzayda haritalanmış her bölgeye insanlı seyahatler gerçekleştirilebilecekti.

Bekleyiş sürerken kontrol merkezinde her şey yolunda gözüküyordu. Hiper motorun ateşlenmesi sırasında açığa çıkan birkaç anormallik dışında. Merkez çalışanlarından biri hiper motorun çalışması sırasında farklı dalga boylarına sahip frekansların Salvation K-1 in radarlarını etkilediğini ama bu etkileşiminin sistemin çalışmasına bir zarar vermediğini bildirdi. Her şeyin mükemmel olmasını isteyen Hira ne olursa olsun bunun hafife alınmayacak bir konu olduğunu düşündü ve geri dönüş işlemi sırasında oluşan frekansları incelemek için kendi bilgisayarının başına geçti. 1 saat doldu ve Salvation K-1 bulunduğu yerden tekrar dünya yörüngesine dönmek için eve dönüş protokolünü başlattı ve hiper motorlar çalışmaya başladı. Dünya yörüngesinden bir anda nasıl kaybolduysa o şekilde tekrar belirdi. Bu insanlık tarihinde büyük bir başarıydı. Artık dünya denizcilik kanunları yalnızca denizler, okyanuslarımız için değil uçsuz bucaksız uzay ve evren için de geçerli olacak ve tüm insanlık yeni dünyalara yelken açabilecekti. Dönüş işlemi sırasında aynı frekans dengesizliklerinin olduğunu fark eden Hira, yaşanan bu olayların projeye zarar vermediğinden emin olmak istedi. Sonrasında yapılacak olan testlerde bu farklılıklar üzerinde daha fazla durmaya başladı. 2065 yılına kadar yapılan yüzlerce testte çok fazla veriyi elinde biriktirmişti Hira. Ama hala buna neden olan şeyi bulamıyor ve içindeki korkuyu atamıyordu. Çünkü babası yaptığı bir deney sonucu ortadan kaybolmuştu. Aynı şeyleri kendi dikkatsizliği yüzünden başkalarının da yaşamasını istemiyordu.

UASP 2065 yılı Ocak ayında artık Salvasion K-1 ile ilk insanlı yolculuğun yapılabileceğine karar verdi ve 6 ay süren hazırlık çalışmalarından sonra 8 kişilik bir ekibi 2000 ışık yılı uzakta bulunan BETA-H334 gezegeninin yörüngesine gönderdi. Bu yolculuk insanlık tarihi için çok önemliydi ama insanlığın henüz farkında olmadığı yeni bir buluşunda kapılarını araladı. Yolculuklar sırasında oluşan farklılıkları takip eden Hira yapılan son yolculukta oluşan frekans farklılıklarını daha iyi incelemek için 3 adet uydu sitemini dünya ve yörüngesine odaklamıştı. Salvation K-1 hiper motorlarını ateşlediğinde oluşan farklılıklar sadece Salvation K-1 ve çevresinde değil tüm dünya yüzeyi ve uzay zamanda meydana geliyordu. Hira çok geç olmadan bulduğu şeyin bir kırılma olduğunu ve her daim uzay zamanda var olduğunun farkına vardı. Elindeki tüm verileri Richard ile paylaştı. Richard gördüklerine inanamıyordu. Bunca zamandır tüm dünyayı hatta tüm evreni sarmalayan bu kırılmalar bir geçit gibiydi. Ama içerisine girdiğinizde sizi nereye götüreceği belli olmayan bir geçit. Buldukları şeyin tam olarak ne olduğunu anlamak için Hira ve Richard 5 yıllık uzun soluklu bir çalışma dönemi geçirdi. 5 yıl sonunda gelinen noktada bu kırılmalardan geçebilmek için maddenin saf enerji haline gelmesi gerektiğinin farkına vardılar. Bu farkındalık Hira’nın kafasında şimşekler çakmasına sebep oldu. Çünkü bu kırılmalar babasının ortadan kaybolmasının sebebi olabilirdi. Hira’nın babası Kerim Bey yıllar önce ışınlanma teknolojisi ile uğraşırken yaptığı deneyde parçalayıcı kabininde kendi vücudunu saf enerjiye dönüştürmüş ve ortadan kaybolmuştu.

1925

Prof. Dr. Kerim Akbaş yeni icadını denerken hiç beklemediği bir sonuçla karşılaştı. Daha önce canlı cansız birçok nesne ile deney yapan profesör hepsinde başarılı sonuç almıştı. İlk defa bilinci olan bir varlığı yani kendisini ışınlamak istediğinde olan şey ise ışınlanmaktan daha çok bir yolculuktu. Zamanda geriye doğru yapılan bir yolculuk. Geri sayım devam ederken bir anlığına gözlerini kapamıştı oysa Kerim Bey. Gözlerini açtığında yine evinin içinde sadece farklı bir odada olacaktı. Ama işler beklediği gibi gitmedi. Gözlerini açtığında kendisini bambaşka bir mekânda buldu. Geri dönmek için yapabileceği hiçbir şey yoktu. Parçalayıcı da moleküler olarak bölünen vücudu gibi bir enerjiye dönüşmüş ve o anda uzay zamanda oluşan bir kırılma Kerim beyi yüz yirmi beş yıl geriye sürüklemişti. Dönüşü olmayan bir yola girdiğinin farkındaydı Profesör. Bir çıkış yolu bulmak zorundaydı ve kendisine yardım edebilecek tek kişi ise kendisinden yüz yirmi beş yıl uzakta.

Kerim Bey, zamanda yolculuk yaptığının farkındaydı ancak bunun nasıl gerçekleştiği konusunda hiçbir fikri yoktu. Tüm bu soruların ötesinde bilmediği bir zamanda nasıl hayatta kalacağını düşünüyordu. Bu zamanda yapacağı şeylerin geleceğe olan etkisinin farkında olan Profesör minimal bir yaşam sürebileceği kimsenin hayatına etki etmeden yaşayabileceği bir şeyler yapmak zorundaydı. Bulunduğu yerde öncelik kendisine bir iş bulmak oldu. Yerel bir gazetede işe başladı ve kendisine küçük bir ev kiraladı. Sabahları erkenden kalkıp herkes gibi işine giden profesör akşamları eve döndüğünde sabahlara kadar çalışıyor ve olan biten şeyleri geri almanın yollarını arıyordu. Ama uğraşlarının boşa olduğunu anlaması çok da uzun sürmedi. Bu zamanda profesörün yapmak istediği şeyleri gerçekleştirecek elektronik teknolojisi yetersizdi. Elindeki tek imkânın çalıştığı gazete olduğunu anlayan profesör hiç değilse ailesine bir şekilde haber verebilmek ve hayatta olduğunu söyleyebilmek için bu gazeteyi kullanmalıydı. Öylede yaptı. Zeki bir adam olan Kerim Bey gazete içinde hızla yükselmeye başladı. Kâğıt taşıyıcısı olarak girdiği işte çok zaman geçmeden yazarlığa kadar geldi. Zamanın getirdiği buluşlara ve imkanlara göre bilimsel konularda makaleler yazarak işe başladı önce. Daha sonra gazetede bir bilim kurgu köşesi oluşturarak küçük hikayeler yazmaya başladı. Zamanda yolculuk yapan bir adamın hikayesini yazıyordu insanlara. İnsanlar Kerim Bey’in hikayelerini severek okuyor, gelecekten bahsediş şekline ise bayılıyorlardı. Hikayelerde okuduklarına inanmayan insanlar “yok artık bu damı olacak” diye birbirlerine bakıp gülüyorlardı. Daha radyonun varlığına inanamamış insanlara cep telefonunu hatta normal telefonu anlatmak oldukça zordu.

Hiçbir şeyden habersiz yaşıyordu Profesör. Yaptığı şeylerin eşine ya da kızı Hira’ya ulaşıp ulaşmayacağından habersizdi. Sadece umudu vardı içinde belki hayatta olduğumun farkında olurlar diye. Yazdığı yazılarda kendi ismini kullanmıyordu ama hikayelerinde hep karısını ve kızını anlatıyordu. Uzay yolculukları yapan bir Hira vardı hikayelerinde, Prenses Nur Hanım’ın biricik kızı. Dünyaya hükmeden iyi niyetli bir kraliçe ve barış elçisi Hira. Uzun yıllar geçti aradan. Yirmi senesini burada geçirdi Profesör. Artık hikâye yazmayı bıraktı. Zaten bir cevap alamıyordu gelecekten. Böyle bir beklentisi de yoktu. Geri dönüşü olmayan bir yola girmişti kendisi. Zaman makinasının icat olması ve birinin onu kurtarmak için geri dönmesi ihtimali yok denecek kadar azdı. Tüm bunların farkında olarak artık kendisini 1940 lı yıllara iyice adapte etti ve burada öleceği düşünerek yaşamaya başladı. İstediği tek bir şey vardı. Ailesinin kendisinden haberdar olması. Bunu başardığını düşünerek devam etti hayatına. Sessiz, sakin, küçük bir kasabada.

2070

Hira ve Richard buluşlarının şaşkınlığını üzerlerinden atamamışlardı ve çok geçmeden bunu Nur Hanım’la paylaşmak istediler. Koşar adımlarla gittiler yanına ve olan biten her şeyi anlattılar. Duydukları karşısında çok şaşırmamıştı Nur Hanım. Sakinliğini koruyor ve biraz da yaşlı gözleri ile kızı Hira’nın gözlerine bakıyordu. Derin bir nefes çekerek oturduğu yerden kalktı. Yatak odasına gitti ve eski eşyalarını sakladığı küçük ahşap sandığın içinden bir kâğıt parçası çıkardı. Kâğıdı Hira’ya uzattı ve “senden özür dilerim kızım ama artık bunu okuma vakti geldi” dedi. Hira kâğıdı aldı ve ilk cümleleri okuduktan sonra gözyaşlarına boğuldu.

“Sevgili karım ve canımdan çok sevdiğim kızım Hira. Bu mektubu sizden çok uzaklarda yazıyorum.”

125 yıl öncesinden gelen bir mektup bu. Kerim bey son çare olarak ailesinin varlığından emin olması için ileri zamana dönük bir mektup göndermiş eşine. Olan biten her şeyi anlatmış mektubunda. Zamanını nasıl geçirdiğinden. Hayatına nasıl devam ettiğinden ve en önemlisi yazdığı hikayelerden. Sıkı sıkıya da tembihlemiş eşine ve Kızına. O makinayı yok edin. Beni düşünmeyin ve hayatınızı yaşayın diye. Hira hiç kızmıyordu annesine. Ne diyebilirdi ki. O, yıllar öncesinden gönderilmiş bir mektupta babası ne söylediyse onu yapmıştı. Mektup tam da babasının ortadan kaybolduğu günden 3 ay sonra ulaşmıştı ellerine. Gönderim tarihi ise Haziran 1945. Çok üzülmüştü Hira ama babasını kurtarmak için yapabileceği hiçbir şey yoktu. Evet zamanda yolculuk yapmak mümkündü ama bunu kontrol etmek ve gittiğin yerden geri dönmek mümkün değildi. Hira babasının hikayelerini yayınladığı gazetenin arşivlerinden tüm hikayeleri okudu. Babasının çalıştığı gazete arşivlerinden yazmış olduğu tüm hikayeleri okudu. Babasız geçirdiği yirmi yılı satır satır okuyordu sanki. Bir defa daha babasının onu ne kadar çok sevdiğini anladı ve babasının ona öğrettiği şeyleri yeniden hatırladı. “Asla pes etme Hira. Unutma kaybedenler aslında vazgeçenlerdir.”

Hira babasının çalışmalarını arşivinden çıkarttı. Richard ile birlikte parçalayıcıyı daha da geliştirip maddeyi saf enerjiye çeviren ama bütünlüğünü bozmayan bir cihaz geliştirdiler. Ayrıca füzyon motorunun frekans etkilerini de kullanan bu cihaz çalıştırılmaya başladığı anda etrafta bulunan bütün kırılmalar aktif ediyor ve bu kırılmaların içinden geçişi sağlıyordu. Artık Hira’nın amacı insanlığa hizmet etme değil sadece babasını geri getirebilmekti. Kurdukları süper bilgisayar sistemleri ile dünya üzerinde ve yörüngesinde bulunan milyarlarca kırılmayı inceleyerek hangi kapının hangi yıla açıldığını belirlemeye çalıştılar. Yaklaşın bir buçuk yıl süren çalışmaların ardından zamansal kırılma haritasını hazırlamayı başardılar. Artık hangi geçitin nereye açıldığını biliyorlardı. Zamansal kırılmalar, oluştukları yerde kalan küçük enerji kıvrımlarıydı. Yani hangi zamana giderseniz gidin geldiğiniz zamana aynı yönle geri dönebiliyordunuz. 1925 yılına gidip babasını kurtarması için önünde hiçbir engel kalmamıştı artık. Fakat Richard, Hira’yı uyardı. “Eğer babanı 1925 yılına giderek kurtarırsan bu mektup ve bu hikayeler hiç yazılmamış olur ve onun nerede olduğunu bilemeyiz. Zamanda yolculuk yapacaksak bunu kuralına göre yapalım ve mektubun gönderildiği güne giderek babanı o tarihten alalım dedi.” Haklıydı Richard ve öyle yaptılar. Hira, bir sırt çantası boyutuna indirdikleri parçalayıcı ile Suriye’nin başkenti Şam’a gitti. Burada bulunan kırılma sayesinde 1945 yılına gidebilecek ve yıllardır hasretini çektiği babasına kavuşabilecekti. Hira parçalayıcıyı çalıştırdı. Bir anda bütün vücudu saf enerjiye dönüştü ve gözlerinin önünde binlerce geçit belirdi. Zamansal kırılma haritası sayesinde doğru geçitten geçerek 1945 yılına ulaşmayı başardı. Farklı bir zamanda farklı bir yere gelmiş olsa da çok geçmeden 1945 yılı Nisan ayında olduğunu anladı ve mektubun gönderildiği haziran aynına kadar babasının yaşadığı şehre gitmesi gerekiyordu.

1945

23 Haziran. Profesör Kerim Akbaş. Her zamanki gibi evinden çıkıyor ve işyerine doğru gidiyordu. Artık gazetenin yönetiminden sorumlu bir yayın yönetmeni olmuştu. İyi bir yazar ve bilim insanı olarak uzun zamanlarını geçirdiği bu yere alışmaya başlamış ve her sabah taze meyveler satan manava uğrayarak buradan aldığı mis kokulu elmayı yiyerek yürüyordu sokaklarda. Tüm insanların birbirine nazik davrandığı ve selam vermeyi ihmal etmediği bir dönemde insanlığını yeniden yaşıyordu sanki. Her ne kadar mutlu olsa da içinde ailesinden uzak olmanın burukluğunu yaşıyordu. Hikâye yazmayı bırakmıştı bırakmasına ama içinde bir şüphe acaba beni fark ettiler mi? diye aklını kemiriyordu. Emin olmak istedi Kerim Bey. İş yerine giderken yolunu değiştirdi ve postaneye yöneldi. Her şeyi anlatan bir mektup yazı. Tüm yaşadıklarını satır satır döktü kağıtlara ve 2050 yılında Nur Akbaş’a teslim edilmek üzere postaya verdi. Postanede çalışan memure yakın zamanlara mektup gönderenleri görmüştü ama 100 yıl sonrasına posta gönderen bu adamı gördüğünde çok şaşırdı. Yine de sorgulamadan işini yaptı ve gönderiyi rafa kaldırdı. Artık Profesörün içi rahatlamıştı. Bu mektup eşine ulaştığında o çoktan ölmüş olacaktı ama en azından eşi ve çocuğu onun iyi olduğunu bilecekler ve güzel bir hayat yaşadığından emin olacaklardı. İçi rahatlamış ve yüreği hafiflemiş bir şekilde emin adımlarla çıktı postaneden. Dışarıda onu bekleyen sürprizden habersiz. Postanenin önünde genç bir bayan duruyordu ve hiç de bu zamana ait birisi gibi değildi. Profesör bu genç bayanın gözlerine baktığında 9 yaşında küçük bir kız çocuğunu gördü. Gözleri ışıl ışıl parlayan küçük kızı Hira’yı.

Hira bir anda kollarını açtı ve baba diye bağırarak profesöre doğru koştu. Profesör çok şaşırmıştı ama şaşkınlık ve sevinci aynı anda yaşıyordu. Bu nasıl mümkün olabilir diye soruyor ama kızına sımsıkı sarılmaktan vazgeçmiyordu. Ayaküstü uzunca süre birbirlerine sarılan baba kız bir yerde oturup konuşmaya başladılar. Hira babasına olan biten her şeyi anlattı ve uzun süren bilimsel çalışmalar sonucu tesadüfen neler yaşadığını öğrendiğini ve babasının gönderdiği mektup sayesinde buraya geldiğini anlattı. Tek amacı ailesine iyi olduğunun haberini vermek olan Profesör aslında zamanda kurtuluşu için bir kapı açmıştı…

text-divider-kirmizi.jpg

Yazımı sabırla okuduğunuz için teşekkür ederim.
Bu yazı #edebiyat ve #turkcebilim yazarları tarafından düzenlenen yarışma için hazırlanmıştır.

Sort:  

Güzel. bir destek de benden gelsin :)

Teşekkür ederim cok makbuke gecti :)

Merhaba,
Öyküye ciddi emek vermişsiniz. Uzun ve doyurucu bir öykü olmuş.

Öyküde geçen bilimsel mevzuları derinlemesine bilmiyorum ama doğru olabileceklerine ikna oldum. Bence önemli olan da bu.

Bilimkurgu öğelerine odaklanayım derken meselenin duygusal kısmı ıskalanıyor bazen. Bu öyküde öyle bir durum yok. Duygusal gerilim bizi öyküyü sonuna kadar izlemeye teşvik ediyor. Ailenin bir araya gelmesini arzu ettim okurken.

Akıcı, hikayeyi aktarmaya odaklanan, sade bir dil kullanmışsınız, bu da iyi bir şey.

Metnin tınısı ve temposu daha iyi olabilir. Bir yazım stili, özgün bir üslup zamanla gelişecektir mutlaka.

Karakterler işlevlerini yerine getirmekle birlikte kişilikleri bize biraz daha hissettirilebilirdi.

Özetle, mükemmel bir iş çıkarmışsınız.

Elinize sağlık.

Merhaba hocam. Fikirleriniz bizim için çok değerli. Yorumunuz için teşekkür ederiz. Bundan sonrakiler için dikkat ederiz inşallah.

Harika bir yazı olmuş. Devamını bekleriz :)

Teşekkür ederim insallah :)

Şöyle söyleyim güzel bir cast ile şu yazdığınız hikayenin filmi yapilsa dunyada kült filmler atasına girer. Başarılarınızın devamını dilerim.

Değil mi :) Teşekkür ederim iyi dilekleriniz için.

Ellerine, emeklerine, hayal gücüne, her şeyine sağlık. :)

teşekkür ederim, yorumunuz ve desteğiniz için :)

emeğinize sağlık. güzel olmuş,

teşekkür ederim.

Araştırmalarınız doğrultusunda hayal gücünüzle kurgulayarak bize güzel bir hikaye okuttuğunuz için teşekkür ederim. :)

rica ederim efendim :)


Bu yazı Curation Collective Discord Sunucusunda küratörlere önerilmiş ve manuel inceleme sonrasında @c-squared topluluk hesabından oy ve resteem almıştır.
This post was shared in the #turkish-curation channel in the Curation Collective Discord community for curators, and upvoted and resteemed by the @c-squared community account after manual review.

Merhaba. Yazınız C² ekibi değerlendirmesi ile Trliste kürasyon kuyruğu tarafından oylanmıştır. Sevgiler.

Teşekkür ederim saygilar

mutlu sonla bitmesine sevindim:)
elinize sağlık güzel bi hikâyeydi

teşekkür ederim hocam :)

Upvote ve resteem ettim. Elinize sağlık.

Yorumunuz ve desteğiniz için teşekkür ederim.

Coin Marketplace

STEEM 0.36
TRX 0.12
JST 0.039
BTC 69965.85
ETH 3540.49
USDT 1.00
SBD 4.71