Bilimkurgu Romanı - Yerşehir - Bölüm 13

in #yersehir5 years ago

image.png

Yerşehir kafilesinin üyeleri daha önce sağlanan anlaşma uyarınca İstanbul’un girişinde silahlarını imparatorluk askerlerine teslim ettiler. İmparatorluk askerleri silahların tesliminin hemen ardından onları tutukladı ve kente elleri zincirlenmiş bir halde girdiler.

Rütbesiz askerlerce itilip kakıldığı için sinirlenen Tamra midillinin üzerindeki mağrur komutan Timor’a “Yerşehir yönetimi yaptığınız bu saygısızlığın hesabını sizden soracaktır” dedi.

“Sizi çırılçıplak soyup kentin sokaklarında dolaştırmadığımız için bize minnet duymalısınız” dedi komutan.

Doma komutana dönüp “Sizinle böyle anlaşmamıştık. Yine de görevinizi yaptığınızı varsayıyorum. Sizden ricam durumu bir an önce üstlerinize bildirmenizdir” dedi.

“İmparatorluk topraklarına silahlı olarak girdiğiniz için idam edilmeniz söz konusu olabilir” dedi komutan.

“Olayları dramatize etmeyi seviyorsunuz” dedi Akman. Komutan Timor Akman’ın rahat yüz ifadesine sinirlenmiş olsa da yüzündeki alaycı ifadeyi korumayı tercih etti.

Akman zindana götürülürken yol üzerindeki pazar yerlerini, dikili taşları, heykellerle süslenmiş meydanları ve Doğu Roma taş işçiliğinin güzelliğini yansıtan bina cephelerini ilgiyle izliyordu. Antik dünyanın nadide eserlerinden olan hipodromu geçtikten sonra dar bir tünele girdiler ve dönerek alçalan bir merdivenden aşağıya indiler. Askerler onları genişçe bir galeriye kilitleyip geri döndüler. İçinde bulundukları zindanın yüksek tavanından sular damlıyordu, soludukları hava epeyce rutubetliydi. Akman kedi büyüklüğünde iki farenin ayak seslerinden ürkerek deliklerine kaçtığını görmüştü. “Bizi burada uzun süre tutacaklarını sanmıyorum” dedi.

Akman galiba yanılmıştı, kör karanlıkta akıllarını kaçırmamak için birbirlerine hikayeler anlattıkları ilk birkaç günde onları arayıp soran bir yetkili olmamıştı. Zindan muhafızlarından biri günde bir kez gelip hücrelerine su ve iğrenç bir buğday lapası bırakıyordu. Muhafızın getirdiği lapa miktarı o kadar azdı ki durum böyle sürüp giderse açlıktan ölmeleri işten bile değildi.

Akman sanki zindanda değil de ziyafet sofrasındaymışçasına neşeliydi. Neşesi öylesine aykırıydı ki ekip üyeleri aklını kaçırdığını düşünmeye başlamışlardı. Günler geçtikçe diğerleri gibi o da yetersiz beslenme nedeniyle zayıflamıştı; kıyafetleri lekelenmiş, yüzü kirden kararmıştı. Yine de neşesinden bir şey kaybetmemiş gibiydi. Nasıl bu kadar keyifli olabildiği sorulduğunda “Esenlik ve aydınlık içimizdedir. Yeter ki arayıp bulmayı bilelim” diyordu.

Günler sonra nihayet beklenen yetkili zindanın kapısında belirdi. Artık Akman’ın gözlerindeki ışıltı bile kaybolmaya yüz tutmuş, Doma yakalandığı hastalık nedeniyle yattığı yerden kalkamaz hale gelmişti. Beraberinde bolca yiyecek getiren Chlorus “İmparator iki gün sonra seçeceğiniz iki temsilciyle görüşecek” demişti. Chlorus işini titizlikle ele alıyordu. Görüşme sırasında kötü kokmamaları için hücreye su ve kül getirtmiş, kıyafetlerini yıkamaları için bir tekne ayarlamıştı. Yıkandıktan sonra bir berber saçlarını ve sakallarını kesecekti. İmparatorla görüşürken lafı uzatmamaları ve sorulan sorulara cevap vermekle yetinmeleri gerektiğini hatırlattıktan sonra yanlarından ayrıldı.

Akman ve Doma imparatorun huzuruna çıkarılmak üzere muhafızlarca zindandan alındılar. Görüşme sırasında ılımlı bir söylem tutturmayı kararlaştırmışlardı. Ülkelerinin esenliği için gördükleri kötü muameleyi sineye çekmeye hazırdılar. Hipodromun bitişiğinde bulunan imparatorluk sarayı oldukça görkemliydi. Yerlerdeki mozaiklerden, duvarlardaki çinilerden ve pencerelerdeki vitraylardan gözlerini alamıyorlardı. Sarayın büyük kapısından geçip iç avluya girdiler, burada bir süre bekledikten sonra imparatorun huzuruna çıktılar.

Doma’nın hastalığı henüz geçmediği için Akman onun koluna girmişti. Aslına bakılırsa konuşacak hali bile yoktu, ne kadar berbat bir muamele gördüklerini imparatora göstermek niyetiyle görüşmeye katılmasını uygun görmüşlerdi.

İmparator Valens Doma’yı görür görmez rahatsızlığını fark etti ve oturması için bir sandalye getirtti.

“Beni görmek istemişsiniz” dedi imparator, sarayın görkemine kıyasla sade bir tahtta oturuyordu.

“Halkım adına size geçmiş olsun dileklerimi iletiyorum” dedi Akman.

İmparator soran gözlerle Akman’a bakarak “Ne konuda?” diye sordu.

“Robotların ahırlarınıza saldırdığını tahmin ediyorum” dedi Akman. Yüksek ateş nedeniyle çevreyi bulanık olarak gören Doma dönüp hayretle Akman’a baktı.

“Bunu henüz çok az kişi biliyor” dedi İmparator Valens. Akman haberi zindandan getirirken rastladıkları iki askerden duymuştu, askerler fısıldayarak konuştukları için seslerinin başkaları tarafından duyulmadığını sanıyorlardı. Ülkesinin güvenliği söz konusu olduğundan Akman olayı imparatora farklı bir kurgu içinde aktarmayı tercih etti.

“İstanbul’a sizleri tam da bu konuda uyarmak için gelmiştik. İmparatorluk yetkilileri zindanda geçen uzun günlerin ve gecelerin ardından nihayet huzurunuza çıkabileceğimizi söylediklerinde saldırının gerçekleştiğini anladım” dedi Akman.

“Dilimizi gayet iyi konuşuyorsunuz” dedi imparator.

“Aslına bakılırsa üstat Doma bu konuda benden çok daha iyidir, buraya gelirken sizinle konuşabilecek durumda olacağını ummuştum, ama yanılmışım.” dedi Akman.

Bunun üzerine Doma “Bizi huzurunuza kabul etme lütfunu gösterdiğiniz için size saygılarımı ve şükranlarımı sunuyorum. Hastalığım nedeniyle istemeden işleyebileceğim kusurlar konusunda affınıza sığınıyorum” dedi.

“Lafı dolaştırmadan soracağım: Tanrı’nın gazabını üzerimize çekecek ne yapmış olabiliriz ve onun affına mazhar olmak için ne yapmalıyız?”

Akman olayların Ordin’in yeryüzüne çıkmasıyla başladığını imparatora söylemedi. Olayların sorumlusunun Yerşehir olduğunu düşünmesini istemiyordu. Ayrıca Yerşehir’de ve İstanbul’da ahırlara düzenlenen saldırıların Ordin’in eylemiyle ilgili olduğunu gösteren herhangi bir kanıt yoktu. Aradan üç ayı aşkın bir zaman geçmişti, bu durum pekâlâ bir tesadüf sonucu oluşmuş olabilirdi. Eğer herhangi bir insanın yeryüzüne çıkması yeraltı şehirlerinin içine yönelik bir saldırıyı gerektiriyor olsaydı, tarihte yaşanan bu türden yanlışlıkların böylesi bir karşılık bulması gerekirdi.

“Doğrusu yaşananların herhangi bir günahla ilgili olduğunu düşünmüyorum”.

“Şehrimize ellerinde büyülü silahlar olan yabancılar geliyor ve bundan on gün sonra böylesi bir saldırı gerçekleşiyor. Bu bir rastlantı mı? Tanrı sizlere verdiğimiz cezayı az mı buldu acaba?”

“Bilim insanlarınızın silahlarımızı çoktan incelediklerini ve işleyiş esaslarını kısmen çözdüklerini tahmin ediyorum. Sizi temin ederim silahlarımız bilimsel kurallara uygun bir biçimde çalışıyorlar. Ülkenizde neden bu denli sert bir muameleye maruz kaldığımızı doğrusu anlayamıyorum”

“İki yüzyıl önce tek taraflı olarak aldığınız bir kararla kapılarınızı ülkemize kapadığınız için olabilir mi acaba? Tarihi kayıtlara göre imparatorluğumuzun ısrarlı taleplerine rağmen konuyu müzakere etmeye bile yanaşmamışsınız”

“Veba yüzünden halkımızın yarıya yakınının hayatını kaybetmesi büyük bir travmaydı. Ancak bu geçerli bir mazeret değil. Bana kalırsa zamanında almış olduğumuz karar yanlıştı. Geçen süre boyunca karşılıklı olarak elde edebileceğimiz faydalardan mahrum kalmış olduk. Tünel sisteminin savaşları neredeyse olanaksız hale getirdiği dikkate alındığında böylesi bir yanlışlığı sürdürmek bana makul gelmiyor” dedi Akman.

“Sorularıma henüz tatmin edici bir yanıt alamadım?” dedi imparator, ses tonu sertliğine rağmen gözlerinden Akman’a ısınmış olduğu okunuyordu.

“Bir filozof için utanç verici olsa da sorularınız yanıtını bilmediğimi itiraf etmek zorundayım. İstanbul’a bu sorunun cevabını birlikte aramayı teklif etmek için gelmiştik.”

“Beraberinizde getirdiğiniz silahların çalışma prensiplerini ve nasıl üretilebileceklerini öğrenmek istiyorum. Eşitlik esasına dayalı bir ilişkiyi ancak bu şekilde başlatabiliriz.”

“Böylesi bir kararı almaya yetkili değilim. Ancak kentlerimizi savunmak için iş birliğine ihtiyaç duyduğumuz bir dönemde teklifinizin reddedileceğini sanmıyorum.” dedi Akman.

İmparator Valens’le yapılan görüşmeden sonra Yerşehir heyeti zindandan çıkarıldı, eşyaları iade edildi ve İstanbul’dan diplomatik gelenekler uyarınca, tören eşliğinde uğurlandı.

Coin Marketplace

STEEM 0.25
TRX 0.11
JST 0.032
BTC 63517.53
ETH 3062.83
USDT 1.00
SBD 3.81