Bilimkurgu Romanı - Yerşehir - Bölüm 29

in #yersehir5 years ago (edited)

image.png

Hader robotlarla yapılacak savaşta Tanrıların onayını almak için büyük tiyatronun arkasında bulunan tapınağa gelmişti. Umay ve kentin diğer ileri gelenleri de bu ziyarette Hader’e eşlik ediyordu. Giriş kapısının yüksek sütunları arasından geçerek tapınağa girdiler. Küçük mumlar dışında herhangi bir aydınlatma cihazı kullanılmadığı için içerisi loştu. Girişteki kare biçimli holü geçip doğrudan gök tanrısına adanmış olan salona geçtiler. Salonun zemininde volkanik bir dağı resmeden mozaikler vardı; iki yan duvar kırmızı mermerle, üzerinde kabartmalar bulunan karşı duvar ise kireç taşıyla kaplıydı. Karşı duvarın önünde gök tanrısına sunulacak hediyelerin bırakıldığı kare biçimli bir sunak vardı.

Hader bir adım öne çıkarak “Merhamet ve inayetine mazhar olmak için huzuruna geldik ey göğün tanrısı” dedi. Gök tanrısı karşı duvardaki kabartmada dizlerine kadar inan beli kuşaklı bir adam olarak tasvir edilmişti; başında sivri bir külah, ayaklarında uçları yukarı doğru kıvrılmış çarıklar vardı. Hader elindeki ekmeği, eti ve şarabı sunağa bıraktıktan sonra “Ey göklerin ve şimşeklerin efendisi, yukarıdaki iblislerle yapacağımız savaşta bize yardım et. Çatallı şimşeklerin birer kırbaç olup düşmanlarımız üzerine insin, halkımıza zulmeden iblisleri ateşten kollarının arasına alıp küle çevir. Yeryüzünde büyüklüğünü yedi cihana gösterecek yeni tapınaklar inşa etmeyi arzu ediyoruz. Bize bu yolda ilham ver, kollarımıza kuvvet, yüreğimize cesaret ver yüce efendimiz” dedi.

Heyet daha sonra göğün tanrısına ayrılmış salonun yanındaki güneş kraliçesine adanmış olan odaya geçti. Salon diğeriyle aynı büyüklükteydi, zeminde bulutlu bir gökyüzünü tasvir eden mozaiklerler vardı. Karşı duvarda ise güneş tanrıçasının büyük bir kabartması bulunuyordu. Tanrıça bir elinde ok ve diğer elinde bir yay taşıyordu, başında silindirik bir başlık vardı. Kısa kollu bir bluz ve pilili bir etek giymiş olarak tasvir edilmişti.

Hader bir adım öne çıktı, sunağa altın bir çanak bıraktı ve “Bütün ülkelerin kraliçesi efendim, yüce güneş tanrıçası, Yerşehir halkını temsilen huzuruna gelmiş bulunuyoruz. Yanımıza gelip iblis düşmanları yok etmen için sana yalvarıyoruz. İblislerle girişecekleri savaşta ordumuza yol göster, ışığına mazhar olmamızı sağla, bizleri muzaffer kıl” dedi.

Umay dinsel törenlerden hoşlanmazdı, Akman gibi bir tanrıtanımaz değildi ancan dindar olduğu da söylenemezdi. Tanrıların dilekleri ne zaman kabul edip ne zaman onlara kayıtsız kalacağı belli olmuyordu. Hader tapınaktaki duaların başkan tarafından yapılmasının daha uygun olacağını ifade etmişti, ancak Umay bu görevi üstlenmek istememişti. Herkesin gönülden inandığı ve heyecan duyduğu işleri yapması en iyisiydi. Yerşehir’in başkanı olarak dini törenlere katılmamak gibi bir seçeneği elbette bulunmuyordu, böylesi bir davranış halk arasındaki saygınlığına gölge düşürürdü.

Heyet daha sonra bilgelik tanrısı, savaş tanrısı, güzellik tanrıçası ve bereket tanrıçasının sunaklarının bulunduğu odaya girdi. Bu Tanrı ve Tanrıçaların her birine hediyeler sunuldu, destekleri istendi.

Son olarak dar bir tünelden tek sıra halinde geçerek kutsal volkanın damarlarından birinin bulunduğu salona geçtiler. Salonun köşesindeki kare alanda zemin kurumuş kocaman bir yara kabuğuna benziyordu. Kurumuş magmanın çatlakları arasından kutsal volkanın kızıl lavı görünüyordu. İki bacayla havalandırıldığı halde bu salon diğerlerine göre sıcaktı, havada keskin bir kükürt kokusu vardı. Hader yüce volkana saygılarını sundu, yeryüzündeki şeytanlarla yapacakları savaşta kendilerine yardım etmesini istedi ve heyet böylece Yerşehir’in yedi tanrıdan oluşan panteonunun tamamını ziyaret etmiş oldu.

Hader tapınağın çıkışında Umay’a “Ziyaretimizden memnun kaldın mı?” diye sordu.

Umay “Önemli olan Tanrıların hoşnut olması” diye cevap verdi.

“Halkımız için neyin iyi olacağını yüce tanrılarımız bilir, onların merhametine sığınmaktan başka çaremiz yok” dedi Hader.

Çok yaşlı olduğu için güçlükle yürüyen bir rahip titrek sesiyle “Tanrıların kehanetleri kutsal savaşımızda bize yol gösterecek” dedi. Hader ve Umay dönüp adama baktı; kendisinden daha genç bir rahibin koluna girmişti, gözbebekleri katarakt nedeniyle bembeyaz olduğu için korkunç bir görüntüsü vardı. Hader çatal kuyruklu iblislerin zaman zaman kehanetler aracılığıyla insanları kandırdığına inanıyordu, bu nedenle kehanetler konusunda temkinli olunması gerektiği düşünüyordu. Umay ise doğruluğundan emin olunamasa bile her türlü bilgiden yararlanma taraftarıydı.

Umay adama dönerek “Tanrılar bize neler söylüyor?” diye sordu.

“Beni takip edin” dedi yaşlı rahip.

Hader ve Umay heyetin kalanından ayrılarak saçları kırçıllaşmış yaşlı rahibi takip ettiler. Kısa bir yürüyüşten sonra yuvarlak kapılı bir oyuktan içeriye girdiler. Girdikleri odanın sol yanında dikdörtgen biçiminde demir bir masa vardı. Masanın üzerinde tahta bir tabağın içinde bir koyun karaciğeri bulunuyordu. Karaciğer enlemesine ikiye bölünmüş böylece içindeki desenler görünür hale gelmişti.
“Kehanet lanettir” dedi yaşlı adam, koluna girdiği arkadaşını dışarıda bıraktığı için içeride yolunu körler gibi el yordamıyla buluyordu.

“Öyleyse neden kehanete aracılık ediyorsun?” diye sordu Umay.

“Benim için fark etmez, 34 gün sonra öleceğim” diye cevap verdi adam, ardından karaciğere bakmalarını işaret etti ve “Hiç böyle bir şey görmemiştim” diye ekledi.

Umay adamın evine geldiğine pişman olmuştu, kehanetlerden medet ummak ona göre güçsüzlük, çaresizlik işaretiydi; yine de yaşlı adamın daha önce görmediği şeyin ne olduğunu merak ediyordu.

“Nedir daha önce görülmemiş o şey?” diye sordu Hader. Karaciğerin üzerindeki desenler ona hiçbir şey ifade etmiyordu.

“Savaş sırasında bir sürprizle karşılaşacağız, bir dev ya da onun gibi bir şey” dedi yaşlı adam.

“Bir bu eksikti. Emin misin?” diye sordu Umay.

“Devi suyun dalgaları arasında gördüm ve o bana rüyamda da gözüktü.”

“Bu dev demirden mi yoksa bizim gibi etten kemikten mi?”

“Dost mu düşman mı olduğunu bilmiyorum.”

“Başka bir kehanet var mı?”

“Ölüm” dedi yaşlı adam alçak sesle.

Hader acı bir biçimde gülümseyerek “Bunu bilmek için kâhin olmaya gerek yok” dedi.

“Kentimizde çok tanınan ve sevilen birinin ölümü” diyerek sözlerine açıklık getirdi yaşlı adam.

“Tanrılar bize yol göstermek için neler söylüyorlar?” diye sordu Umay.

Yaşlı adam Umay’dan izin isteyerek minderle kaplı demir sandalyesine oturdu. Soluğu düzene girer girmez “Ayrıntılara dikkat edin” dedi, ardından uyuklamak istermiş gibi gözlerini kapadı.

Hader ile Umay adamın karşısındaki sandalyelere oturmakla çıkıp gitmek arasında kararsız kaldılar.
Yaşlı adam gözlerini açıp “Bu fakir ihtiyarı dinlediğiniz için teşekkür ederim. Ölmeden önce yeryüzünün rüzgarını yüzümde hissetmek istiyorum. Gönlüm zaferin 34 gün içinde elde edilmesini diliyor” dedi.

Aklına ölen kocası geldiği için Umay’ın gözleri nemlendi, yaşlı adama “Elimizden geleni yapacağız” cevabını verdi.

Resim Kaynağı

Sort:  

To listen to the audio version of this article click on the play image.

Brought to you by @tts. If you find it useful please consider upvoting this reply.

Calling @originalworks :)
img credz: pixabay.com
Nice, you got an awesome upgoat, thanks to @bilimkurgu
BuildTeam wishes everyone a bullish new Year!
Want a boost? Minnowbooster's got your back!

Coin Marketplace

STEEM 0.31
TRX 0.11
JST 0.034
BTC 66441.00
ETH 3217.31
USDT 1.00
SBD 4.22