Bilimkurgu Romanı - Yerşehir - Bölüm 9

in #yersehir5 years ago

image.png

Ertesi gün yeryüzüne yapılacak harekata ilişkin hazırlıklar sürerken komşu ülkelere yapılacak diplomatik sefere katılacak isimler belli oldu. Yerkent’i batı komşularına bağlayan tünelin başındaki dev kaya çelik halatlarla üç mini greydere bağlanıp yana çekildi. Dört tekerlekli bir taşıyıcı araba ve altı kişiden oluşan kafile dualar ve marşlar eşliğinde tünele girdi. Kafilede Amara’nın kurmaylarından biri olan Tamra, ona bağlı iki erkek asker, Akman, Sitta ve Doma buluyordu. Sitta kafileye dahil olmak için kız arkadaşı Derma üzerinden Başkan Omay’a ricacı olmuş, robotlarla yaşanan anlaşmazlıktaki sorumluluğu nedeniyle geceleri uyku uyuyamadığını, hatasını telafi etmek için bir şeyler yapmak istediğini iletmişti. Yapılacak uzun yürüyüş için kondisyonunun yeterli olduğunu, yanında götüreceği tek tekerlekli bisikletle öncü keşif görevleri yapabileceğini, yapılacak savaşta ya da keşif görevinde rol alamazsa yaşadığı vicdan azabından asla kurtulamayacağını söylemişti. Başkan Omay başlangıçta bu teklifi reddetmiş olsa da nihayetinde Sitta’nın annesinin devreye girip ricacı olması üzerine Sitta’nın kafileye katılmasına izin vermişti. Filozof Akman’ın beş dil bilen bir akademisyen olan Doma ile birlikte ulaşılan menzilde diğer ülke yetkilileriyle görüşmeleri yürütmesi öngörülmüştü. İstihkam birliğinden olan askerler ise tünelin tıkanmış kısımlarının açılması ve kafilenin yolda karşılaşabilecekleri hırsızlardan korunması görevlerini üstlenecekti. Ekip mümkün olduğunca dar tutulmuştu çünkü kalabalık bir kafilenin ihtiyaç duyacağı su ve yiyeceği elektrik hatlarının olmadığı bölgelere taşımak başlı başına bir sorundu.

Henüz beş dakika yürümüşlerdi ki karşılarına büyük bir göçük çıktı. Sitta bisikletiyle geriye dönüp durumu kent yönetimine bildirdi. Kanal boyunca uzatılan kabloya bağlanan bir döner kepçeli ekskavatörle göçüğün meydana geldiği yeri açıp çıkan toprağı kente geri taşıdılar.

Tünelin devamında uzunca bir süre herhangi bir problemle karşılaşmadılar. Tünelde eğilmek zorunda kalmadan yürüyebiliyorlardı. Elektrik motorlu taşıyıcı araba üzerindeki algılayıcılar aracılığıyla onları takip ediyordu. Pili ve yedek pilleri bitene kadar arabayı bu biçimde kullanmayı uygun görmüşlerdi. Yol düz olduğu için sonrasında arabayı itmek büyük bir efor gerektirmeyecekti. Ellerindeki haritalar Anadolu’daki en büyük yeraltı şehri olan İstanbul’a 15 günlük yürüyüş mesafesinde olduklarını gösteriyordu.

Doma çelimsiz gövdesinin üzerinde taşıdığı kocaman başı ve farklı yönlere bakan ayrık gözleriyle sıra dışı bir görüntüye sahipti. İncecik boynu, dar çenesi ve geniş alnı kafasının baş aşağı duran bir armut gibi görünmesine yol açıyordu. Başının üzerindeki geniş düzlükten dik ve seyrek saçlar fışkırmıştı. Bedeni bütünüyle beynini taşımak ve ona hizmet etmek için tasarlanmış gibiydi. Akman entelektüel kapasitesine yakın bir yol arkadaşına sahip olduğu için memnundu, ancak Doma pek de sosyal bir tip sayılmazdı, sözcükler ona göre çok kullanıldığında anlamlarını yitiren nesnelerdi ve her zaman yerinde ve kararında kullanılmalıydılar. Akman geveze bir tip sayılmazdı, hatta az ve öz konuşan biri olarak tanınırdı, yine de yol arkadaşının biraz daha hoşsohbet olmasını isterdi doğrusu. Az konuşan insanların soğuk ve içten pazarlıklı olduğu varsayılırdı, oysa bu durum çoğunlukla alçak gönüllülükten ve nadiren nobranlıktan kaynaklanırdı. Akman Doma için hangisinin geçerli olduğunu anlamaya kararlıydı. “Sence bu bir işe yaracak mı üstadım?” diye sordu.

“Bilmiyorum” dedi Doma.

“Ben de bilmiyorum, yaşayıp göreceğiz” dedi Akman.

Sitta tek tekerlekli bisikletinin üzerinde iki yaşlı adama yaklaşıp “Tünel gayet iyi görünüyor” dedi.
Doma “göründüğü gibi olmayabilir” diye cevap verdi.

“Komutan Tamra yolumuzu kesen yeni bir göçük olmazsa birkaç gün içinde cücelere rastlayabileceğimizi söylüyor” dedi Sitta.

“Veba yüzünden soyları tükenmemişse tabii” dedi Akman.

“Cüceler dayanıklıdır” dedi Doma.

Bu konuşmanın üzerinden birkaç dakika bile geçmeden bir göçükle karşılaştılar. Komutan Tamra’nın askerleri ve Sitta kazma ve küreklerle yollarını tıkayan toprağı kazmaya ve tünelin gerisine doğru taşımaya başladılar. Tünelin havası bu bölgede görece taze ve toprak nemliydi. Yakınlarda bir baca olduğu anlaşılıyordu. Muhtemelen yağmur suları bacadan içeriye girip toprağın aşınmasına yol açmıştı.

İki saatlik bir çalışmanın sonunda kaygılanmaya başladılar, çünkü göçüğün epeyce geniş olduğu anlaşılmıştı. Saatler ilerledikçe askerlerin ve Sitta’nın yüzleri madenciler gibi kararmış, yorgunluk nedeniyle renkleri sararmıştı. Askerlerin biraz dinlenmesini sağlamak için güçlü kollara sahip olan komutan Tamra ve filozof Akman nöbeti devraldı. Her ikisi de askerleri aratmayan bir azim ve beceriyle çalışıyorlardı. Bu arada akademisyen Doma yanlarında götürdüklerini haritaları inceliyor ve elinde pusulayla tünelin farklı noktalarında yönler değişiyormuş gibi ölçümler yapıyordu.

Saatler süren çabaların sonunda göçüğün bittiği noktaya ulaşamayınca ara verdiler. Yarım saat kadar dinlenip kazı çalışmalarına devam etmeyi düşünmüşlerdi ancak önce askerler, ardından Sitta toprağın üzerine serdikleri hasırların üzerinde uyuyakaldılar. Bunun üzerine Akman yuvası olarak gördüğü iki tahtayı arabadan alıp bir köşeye çekilerek uykuya daldı. Rüyasında yeraltı gölündeki kör yayın balıklarının Akman’a şikayetlerini bildiriyorlardı. Yıllardır her sabah göle girip onlarla buluşan Akman’ı uzaklarda olduğu süre boyunca özleyeceklerdi. Onun enerjisinden mahrum kaldıkları süre uzadıkça hastalıklara karşı daha korunmasız hale geleceklerin endişe ediyorlardı. Bu durum üstelik sadece yayın balıkları için söz konusu değildi; Akman da her sabah gölle ve balıklarla buluşarak tazeleniyor, yaşama ve direnme gücü artıyordu. Zamanla Akman’ın ruhu ve bedeni güç kaybedecek ve her türlü tehlikeye açık hale gelecekti. Senin gibi bilge bir adama böylesine basit gerçekleri hatırlatmak zorunda kaldığımız için çok üzgünüz diyordu yayın balıklarının sözcüsü. Akman ise düşüncelerini okuduklarını varsayarak, görevlerden kaçınmanın mümkün olmadığını söylüyordu. Yerşehir onun her şeyiydi ve yurdunu korumak için elinden geleni yapacaktı.

Yedi saat kadar sonra komutan Tamra askerlerine uyanıp yeniden işe girişme talimatı verdi. Tamra kısa boylu ve geniş kalçalı bir kadındı. Yüz hatları düzgün ve orantılı, kirpikleri uzundu. Kısa kesilmiş saçları ve metal örgülerle donatılmış asker kıyafetine rağmen kadın olduğu ilk bakışta anlaşılıyordu. Kadınsı zarafeti sert ve disiplinli bir asker olarak tanınmasına engel olmamıştı. Nitekim askerleri Tamra’nın talimatını duyar duymaz kalkıp işe giriştiler.

Doma sırtını tünelin duvarına yaslamış bir biçimde oturuyordu.

Kalkıp tahtalarını arabanın kasasına koyan Akman “Üstat sen uyumadın mı?” diye sordu.

Doma “Son yıllarda uyumuyorum” şeklinde cevap verdi.

“Yorgunluk olmuyor mu?”

“Gündüz bazen ayakta uyuduğum oluyor” dedi Doma.

Sort:  

To listen to the audio version of this article click on the play image.

Brought to you by @tts. If you find it useful please consider upvoting this reply.

Beautiful image 😍

Posted using Partiko Android

Coin Marketplace

STEEM 0.35
TRX 0.12
JST 0.039
BTC 69796.92
ETH 3521.66
USDT 1.00
SBD 4.70