BANA İKİMİZİ ANLAT

in #steempress6 years ago (edited)

Güneş hep doğar…

Bugün yine saat 10.30 civarında uyandım. Her sabah yaptığım gibi bilgisayarımdan en çok sevdiğim şarkı olan Wild World’ü açtım. Bu şarkının sözleri benim iç sesimi oluşturuyordu. Bu adayı, iki yılın ardından sevmeye başladım. Sevdiklerimi terk edip gelmiştim buraya ve insan sevdiği bir şehirden vazgeçip anılarının saklandığı başka bir yere geldiğinde, sevmekte zorlanıyor. Alıştım artık, hem de her şeye…Yalnızlığa bile… Hayatım boyunca hiçbir şeyi kendim yapmadım. Hep meleklerimle yaşadım ve o melekler bana bir hayat hazırladı. İnsanın sahip olduğu her şeyi kaybetmesi, kendine mecbur olduğunu hatırlatan ilk şey oluyor. Ben bu adada, kendime kalbimin içinde yanımda taşıdıklarıma mecburum. Uzun zamana rağmen hiç dostum yok. Yalnızlık bir bakıma insanın kendi seçimi oluyor. Bu seçimi ne zaman yaptığım konusunda hiçbir fikrim yok. Sanki her şey aniden gelişti ve bir anda hayatım bu şekli aldı. Herkesin hayatında böyle anlar vardır. Kaybetmeye başladığınızda sürekli kaybeder, kazanmaya başladığınızda sürekli kazanırsınız. Bunun bir orta noktası yoktur. Kazanıyor muyum, yoksa kazandım zannederken hepten her şeyi kaybediyor muyum bilmiyorum, ama mutluyum ve mutluluk tüm sorularımın cevabı olabiliyor. Seninle daha mutlu olurdum, bunu elbette biliyorum ama altını çizdiğim ve hayatıma kattığım bir cümle var benim: “Olmayınca olmuyor” OLMADIK BİZ OLAMADIK.

Bugün yine evden çıkasım, insanların yüzüne bakasım yok. Sakallarımda uzamış ama kesmeye üşeniyorum. Böyle daha iyiyim sanki. Sakallarım mimiklerimi kapatıyor, yüzümdeki çaresizliği saklıyor gibi, bu durum beni mutlu ediyor. Küçük şeylerle mutlu oluyorum artık. Çocukluğumda ki saklambaç oyunlarında bile bu kadar saklanmamıştım ben ve hiç bu kadar yalnız bırakılmamıştım. Korkuyorum. Kendime sorular sormaktan çekiniyorum ama her gün aynanın karşısına geçip “Ne yaptılar sana böyle Rüzgar?” diye soruyorum. Sonra, Rüzgar Demirsoy’un sadece kimliğimde yazan bir isim olduğu aklıma geliyor. Ben artık o değilim. Bir şeylere ihtiyacı var ruhumun sanki. Boşluklar oluşuyor yeniden, tam da her şey güzeldi derken… Aslında sadece Eylül’e, onun ellerine ve gözlerine ihtiyacım var. Bana sadece bir boğaça yapmasına rağmen, Ben onun boğaça yapışını özledim. Buluşmalarımıza geç kalışını, geç kalmak bir yana hiç gelmeyişlerini bile özledim. Küsmelerini, beni hiçbir şey yerine koymayışını ve umursamaz hallerini bile özledim.


Hayatta bazı şeylerin olmayacağını kabul etmek biraz zaman alıyor. Üzerinde “Eylül ve Rüzgar” yazan bir davetiye hayal ettim hep. Bu belki de hiçbir zaman gerçek olmayacak bir hayaldi ama mutlu ediyordu beni. Bir adam hayatı boyunca tek bir kadını seviyor ve diğer tüm kadınlarda o kadını arıyor. Ben Eylül’ü kimsede aramadım, çünkü ondan başkasında onu bulmaktan korktum. Eylül üşengeç bir kızdı, öyle ki telefonunu tek eliyle kullanırken parmağının yetişmediği uygulamaya girmekten vazgeçerdi. Şimdi bu kızın beni başlı başına sevmesi mümkün değildi. İnsan bazı şeyleri gördüğünde bu durumu kabul edebiliyor, ancak bir parçada mı sevemezdi yahu, diye de düşünmeden edemiyor. En azından sevilebilecek birkaç yanım vardı. Bazen düşünüyorum da benim gibi bir adamı sevmek o kadar da zor olmamalı. Bir kere güvenilirim. Aldatmak nedir bilmem. Bundan daha önemli bir şey varsa o da onu deli gibi seviyor olmamdı. Yahu bir adam deli gibi sever miydi? Eylül ne de değer bilmeyen bir kadınmış. Bunu ne kadar da geç anlamışım. İnsan gerçekten aşık olduğunda görmekten vazgeçiyor. Ben de vazgeçtim. Bütün dünyam Eylül olurken, kendime ufacık bir pay dahi ayırmamışım. İnsan ne kadar aşık olursa olsun biraz da kendi için yaşamalı. Çokça yordu bu kadın beni ama yormayanları da sevemiyorum bir türlü. O bir kere sarılsa yetiyor, diğerleri hiç sarılmasa da olur. Kokusundan vazgeçmek zaten mümkün değil. Keşke, dediğim tek konu varsa o da Eylül’ün kokusudur. Evet evet, onun kokusu benim oksijenim olmalıymış. Ben hiçbir kokuyu o kokudan daha fazla sevemedim. İkimiz diye bir şey olacağını düşledim hep. Şimdi düşünüyorum da ne kadar da aptalmışım. Sarılmamız bile mucizeydi bizim. Topu topu birkaç kez sarıldığım bir kadın ne kadar benim olabilirdi ki! Ben çok gözüm kapalı sevmişim, farkında olmadan çok benimsemişim. Benim sanmışım. Bu başladığım kaçıncı hikaye bilmiyorum. Son zamanlarda her şeyden, herkesten sıyrılmış hissediyorum kendimi. Özlediğim tek bir şey bile kalmadı ve kendime verdiğim sözlerden vazgeçtim. Düşlerime gelince, onlardan artık bahsetmek bile istemiyorum. En derinde kalmasından yanayım, çünkü bu halimle çok daha mutluyum.

Eski hayatımı ve yaşanmışlıklarımı bir köşeye atmak beni en mutlu eden şey oldu. İyi ki her şeyi bir kenara bırakıp kaçtım. Kaçmak zaman korkuların işi değildir. Bazen kaçmanız gerekir. İnsan başka türlü kendisiyle hesaplaşamaz, insan başka türlü kendisini karşısına alamaz. Hem korkuyorum hem kendimle savaşıyorum. Ben asla başka türlü bir beni kabul edemem. Fikirlerim gün geçtikçe değişmeye başladı. Her günüm hem birine benziyor hem birbirinden farklı. Günler geçiyor, iyileşiyorum. Kimseye ihtiyacım yok. Okuduğum bir kitapta geçmişti bu cümle: “Kimseye ihtiyacım yok.” İşte ben bu cümlenin altını iki defa çizdim. İnanmak istedim yalnızda yaşayabileceğime. Yalnız yaşamak mümkündü, çünkü her insanın içinde öldüremediği ve derinlerine gömdüğü bir şeyler nefes alırdı hep.

Hiç şüphem yok ki her insan yaşar benim yaşadıklarımı. Aynanın karşısında kendime baktım yine. Evden çıkmaktan vazgeçtim. Bazı günler tamda böyle oluyordu. Sabah duşumu aldıktan sonra giyinip saatlerce evde o halimle oturuyordum. Bu benim için bir çeşit terapiydi. Sanki onunla görüşüyordum ve sanki beni bir yerlerden izliyordu Eylül Hanım. Belki de deliriyordum. Evet deliriyor olabilirdim ama onu son bir kez görmeden delirmek gibi bir niyetim yoktu. Bilgisayarın başına oturdum ve gelen mesajları cevaplamaya başladım. Hiçbir beklentim olmadan kurduğum bir blog sayfası epeyce ünlenmişti ve insanlar tarafından büyük bir merakla takip ediliyordu. Tıpkı ben gibi. Bende hep merak ettim hikayemin sonunu ama yaşamaya hiç cesaret edemedim. Hani bazen bazı şeyler bitmesin diye susarsınız ya, hani hayalini sevmek her şeyden daha mutlu eder sizi. Yanına gitseniz, hissettiklerinizi söyleseniz belki de tüm hayalleriniz başlamadan bitecek. Belki de onun için yarattığınız dünyada, aslında onun hiç yeri olmadığını anlayacaksınız. İnsan korkuyor. Aşktan değil, hayallerinin kırılmasından korkuyor. Gitmeye korkuyorsam ve susuyorsam hep hayallerime olan aşkımdan. Üzgünüm Eylül, sanırım hayallerime olan aşkım artık sana olan aşkımın üzerinde. Uzadığından, usulca yaşayacağım bu aşkı, hiç haberin olmadan.Günler ve geceler hep birbirine benziyor. Aşklar da öyle… Değişen tek şey fikirlerimiz ve hayallerimiz… Biz aynıyız. Ben hala aynıyım en azından. Uyuyorum, uyanıyorum ve kurtuldum zannederken yine seni seviyorum. İnsan birini sevmekten kurtulmak ister mi? İstiyor işte...

 

 

 


Posted from my blog with SteemPress : https://harunbadilli.000webhostapp.com/2018/06/21-2

Coin Marketplace

STEEM 0.29
TRX 0.12
JST 0.032
BTC 63042.11
ETH 3047.49
USDT 1.00
SBD 3.91